& YAŞAM ÜZERİNE &

Aklımıza Takılan Sorular...

"Çoğu zaman yapayalnızdır güneş, ama ışıkları etrafı öyle ısıtır ki herkes ondan faydalanır. Öylesine sarar ki bulutlar etrafını, bazen yüzünü bile göstermez bize... Günün birinde de olsa bir güneş sarıverir etrafımızı... İşte o zaman anlarız yaşamın varlığını..."

GİZEM DELİ

diğer resimlere buradan bakabilirsiniz yaşamdan dakikalar


Yaşamın fotoğraflarıdır baktıklarımız. Gözlerimizin önüne serilenler bir bir şekil bulur etrafımızda. Yapılanlarla yaşananlar takip etmeli birbirini. Yaşıyorsak doyasıya yaşamalıyız hayatı. Tüm içtenliğimizle kucaklamalıyız bize sunulanları. Herşeye gülümseyerek bakmalıyız. Yarınımızı düşünmeliyiz, geleceğe umutla bakabilmeliyiZ. Sevmeliyiz ve sevilmeliyiz gönlümüzce... Hayat bizlere sunulmuş bir armağandır ve bizler o armağanın sahipleriyiz...

   Aslında söylenecek çok fazla şey yok bu konuda, ÖLÇÜ BİZİZ.
  Yaşamı belirlemek bizim elimizde, hayata bakış açısı kişinin kendisiyle doğrudan ilgilidir.
   Bizi biz yapan yine biziz. Biz, bizden başkası değiliz.
   İnsan yaşama sevincini bir kenara attıktan sonra, soluğuna bir anlam yüklemezse"YAŞAYAN ÖLÜ" kalır.

HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin...


CAN YÜCEL



Yaşamla İlgili Olan Her Şey...


Hayatına çok insan girecek ve çıkacak... Ama yalnız gerçek arkadaşlar kalbinde iz bırakacak. Kendini kontrol etmek için aklını kullan Başkalarını kontrol etmek için kalbini.... Öfke, tehlikenin yalnızca kısa bir mektubudur sana. Eğer biri sana ilk kez ihanet ederse, bu onun yanlışındır, Eğer o, sana ikinci defa ihanet ederse, bu senin yanlışındır. Büyük kafalar düşünceleri tartışır Orta düzey kafalar olayları tartışır Küçük kafalar insanları! tartışır. Para kaybeden çok şey kaybeder. Arkadaş kaybeden, daha çok şey kaybeder. Güvenini kaybeden, her şeyi kaybeder. Genç ve güzel insanlar, doğanın kazasıdır. Ama güzel ve yaşlı insanlar, bir sanat çalışmasıdır. Yanlışlarını başkalarından öğren... Tüm yanlışlarını kendin keşfedecek kadar uzun yaşayamazsın. Arkadaşız, sen ve ben. Sen bana başka bir arkadaşını da getir, Ve üç insan olalım. Bir grup oluşturmaya başlayalım, Bu bizim arkadaş dairemiz olsun, Ve bu dairenin, Başlangıcı ve sonu olmasın... Dün bir tarihtir, Yarın bir sır. Bugünse yalnızca bir armağan...


Yaşam koşuyor ben koşuyorum Yaşam koşuyor ben koşuyorum yetişebildiğim o kadar çok az ben kaldı ki gerisi nereye gitti bilemiyordum, bir kaybolmuşluk hissi sarmaya başlamıştı sanki etrafımızı. Nereye kadar koşacağım, en son ne zaman kendimle baş başa kaldım bilemiyorum. Benzer bir çarkın dişlileri arasına takılmış gidiyordum, bazen bir sabah uyandığımda bu kentteki insanların topluca başka şehirlere taşındığını, giderken beni unuttuklarını hayal ederdim. Kimse yoktur sadece binalar, yollar ve insanlığın henüz dokunamadığı doğa kalıntıları. Gerçek olsa bunlar belki de yaşamın peşinde koşmanın anlamı olmazdı o zaman. Demek ki birbirimiz için koşuyoruz sevdiklerimiz için koşuyoruz. Hiç kimse tek başına bir anlam taşımıyor, her şey bütün içinde bir anlam kazanıyor, sevdiklerimize ulaşmak için onların yanında kendimiz olabilmek için koşuyoruz. Ama sevdiklerimizle beraber bir yaşamın içindeyken de hep bir şeylerden korkuyoruz, görenden, duyandan korkuyoruz, sevenden korkuyoruz aşktan korkuyoruz nedenini niçinini bilemeden. Beni bu korku duygularından ayrı tutun, ben korkmuyorum aşktan, biliyorum aşk sadece ayağını yerden kesmiyor, yüreğini havalara sıçratmıyor, aynı zamanda ezası, üzüntüsü, kuruntusu, kıskançlığı da barındırıyor, sahip olma, sahip olunma böyle bakınca cazip bişey gibi gelmiyor olabilir ama ben korkmuyorum aşktan ve başıma ne gelirse gelsin korkmayacağım. Ben bu korku dünyasında sadece birinin gözbebeğinde yitip gitmeyi, omzunda sıcacık bir yuva olmayı, ellerimin elleri arasında kavrulmasını istiyorum, özlüyorum. Özlemek istemek bu yüreğimin çığlıkları, ben ona uymaya çalışıyorum hep, o nedenle görmüyorum, duymuyorum hiçbir şeyi, özlediğim sevgiliyi benle buluşturmaya çalışıyorum harflerimle. Uzaklarda bir gün bir anda sanki yüreğimdeki kuşlar beni terk etmişti, sanki çiçekler bana hep arkasını dönmüştü, sonra bir şeyler oldu, sanki yaşam yeniden yazıldı, birden yağmur yağdı kurak damarlarıma, çiçek açtı gözlerimle sevgiliyi aradığım yerlerde. Kuşlar havalanıyor bedenimle değdiğim mekanlarda, yaşamdan gittiğimi sandığım anlarda yine yeniden bir gayret görüyorum yaşamın kendisinde, hala benim elimi tutan bir melek var sanki bir yerlerde, yaşamın peşinde koşmak bir anlam kazanıyor yüreğimde.


son söz olarak işte size Sait Faik AbasIyanık'tan yaşam sevincini en güzel anlatan bir hikaye:


HİŞT HİŞT Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak traş bıçağına sinirlenmiş olacağım. Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte. ukulata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm. Birisi arkamdan: -Hişt,dedi. Dönüp baktım. Yolun kenarındaki daha boyunu posunu almamış taze devedikenleriyle karabaşlar erik lezzetinde bana baktılar. Dişlerim kamaştı. Yolda kimsecikler yoktu. Bir evin damını, uzakta uçan bir iki kuşu, yaprakların arasından denizi gördüm. Yoluma devam ederken: -Hişt hişt, dedi. Dönüp bakmak istedim. Belki de çok istediğim için dönüp bakamadım. Olabilir. Gökten bir kuş hişt hişt ederek geçmiştir. Arkamdan yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. Bir böcek vardır belki hişt hişt diyen. Hişt! dedi yine. Bu sefer belki de isteksizlikten dönüp baktım çalıların arasına birisi saklanıyormuş gibi geldi bana. Yolun kenarına oturdum. Az ötemde bir eşek otluyor. Onun da rengi çağla bademi, ağzı, dişleri, kulakları boynu ne güzel. Otluyor. Otları adeta çatırdata çatırdata yiyor. Belki de bu çıtırtılı, çatırtılı sesi "hişt hişt" diye duymuşumdur. Eşeğin ot koparışının sesinden apayrı bir ses: - Hişt hişt hişt, dedi. Hani bazı kulağımızın dibinde çok tanıdığımız bir ses isminizi çağırıverir. Olur değil mi? Pek enderdir. Belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. Olabilir. Birdenbire güneşi, buluta benzemez garip ve sarı bir sis kapladı. Bir kirli el, çağla bademi eşeğin sırtından bir kumaş çekip aldı. Her zamanki kül rengi, yer yer havı dökülmüş eski mantosunu giydirdi eşeğe. Yola indim. İstediği kadar hişt desin. İsterse sahici sulu bir dost olsun. İsterse kimseler olmasın, kendi kendime kulağıma hişt hişt diyen bir divane olayım, ben, aldırmayacağım. Belki bir kuştur. Belki tosbağadır. Belki bir kirpidir. Belki de yakın denizden seslenen bir balık, bir canavardır. Karabataktır. Mihalaki kuşudur. İyisi mi ben kendim hişt hişt derim. O zaman tamamı tamamına pek hişt hişt seslenişine benzemeyen, benzemesin diye uğraştığım bir mırıldanmadır, tutturdum. Birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya yolunu sordular. Üstündesiniz dedim. Sanki yol hareket etti. Yürümediler. İki adımda benden uzaklaştılar. Koyunların arasına yüzükoyun uzanmış papazın oğlunu gördüm. Yüzünden aptal, çilli horoza benzer bir mahluk kalktı. Ağzının salyasını sildi. Kuzuyu bacaklarından tuttu. Kuzu ile yere yıkıldı. Kuzuyu burnundan öptü. Papazın oğlu çirkin, aptal, otuzbirli bir yüzle baktı. Şimdi bir çiçek tarlasında idim. Bana hişt hişt diyen mutlak bir kuştu. Vardır böyle kuşlar. Cık cık demezler de hişt hişt derler. Kuştu kuş. Bir adam yer belliyordu. Belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu. - Merhaba hemşerim, dedi. - Ooo! Merhaba! Dedim. Tekrar işine daldı. Hişt hişt, dedim. Aldırmadı. Bir daha hişt, dedim. Yine aldırmadı. Hızlı hızlı hişt hişt hişt! -Buyur beğim, dedi. -Bir şey söylemedim, dedim. Küçük parmağını kulağına soktu. Kaşıdı. Çıkarıp parmağına baktı. Belin sapına siler gibi yaptı. - Hişt hişt, dedim. Yüzünü göğe kaldırdı. Kuşlara baktı. Denize baktı. Dönüp şüphe ile bana baktı. - Bu sene enginarlar nasıl? Dedim. - İyi değil, dedi. - Baklayı ne zaman keseceksin? - Daha ister, dedi. Nefes alır gibi "hişt" dedim. Yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı. - Kuşlar olmalı, dedim. - Benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma, dedi, ne taraftan gelir? Zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı. - Bir yıkatmalı, dedim, benim de geçenlerde ağırlaşmıştı... - Yıkattın mı? - Yıkatmadım, hacet kalmadı, doktora gittim. Alıverdi; pislikmiş. - Çocuklar nasıl? diye sordum. - İyiler, dedi. Dokuzdu sekiz kaldı. Biliyorsun dokuzuncusunun macerasını ya... - Sus, sus, dedim. Yürekler acısı. Haydi allahaısmarladık! - Haydi güle güle. Biraz uzaklaşınca: - Hişt hişt. Bu sefer yakaladım. Bahçıvandı. Oydu oydu. - Hadi hadi yakaladım bu sefer seni, dedim. - Yok vallahi, dedi, vallahi daha kesmedim bakla, senden ne diye saklayayım, parasıyla değil mi? - Sen değil misin hişt hişt diyen? - Ben de duyarım bir ses, amma bulamam nereden gelir? Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!

İsminiz:

E-posta adresiniz:

Söylemek istediğiniz herşey:

yaşamda hakkında ne düşünüyorsunuz?

yaşamak çok anlamlı bir hedef uğruna
yaşamak insanlar için bir hediyedir
yaşamak insanı ölüme götüren en kolay yoldur
yaşam sadece acı çekmektir

1.adım da yapılması gereken: öz güvene sahip olmalıyız
2.adım da yapılması gereken: kendimize inanmalıyız
3.adım da yapılması gereken: başarmaktan başka birşey düşünmemeliyiz